Page 4 - bilgem-teknoloji-dergisi-7
P. 4
İşini Sevmek
Bir saatliğine mutlu olacaksanız, şekerleme yapın.
Bir günlüğüne mutlu olacaksanız, balık avlamaya gidin.
Bir aylığına mutlu olacaksanız, evlenin.
Bir yıllığına mutlu olacaksanız, bir servete konun.
Tüm yaşam boyunca mutlu olacaksanız, işinizi sevin.
Çin Atasözü
Yukarıdaki deyişte anlatılmak istenenin doğruluğunu hemen herkes kabul eder. Ama ben daha basit bir şekilde şöyle düşünmeyi
öneriyorum. Günün yirmi dört saatini üç temel sekiz saatlik parçaya bölebiliriz. İlk sekiz saat uyku, ikinci sekiz saati iş ve son sekiz saati
yakınlarımızla geçirmekteyiz. Bunlardan birinde bile sorun varsa hayatınızı ne kadar sıkıntılı geçireceğinizi hiç düşündünüz mü?
Ancak günümüzün üçte birini, başka bir deyişle her gün hayattan payımıza düşen yirmi dört saatten sekizini, hatta zaman zaman
günümüzün yarısını işimize ayırdığınızı düşününce, işinizi sevmenizin, yaptığınız işten zevk almanın, insanın hazinesi ve sermayesi olan
hayat için ne kadar önemli bir yatırım olduğu daha iyi anlaşılıyor.
İşini sevmek, yaşamınızı daha güzel yapar. İşini sevmek, hayattaki en büyük lükslerinizden birisidir. İşini sevmek, ruh sağlığınız için
gerekli iksirin en önemli parçasıdır. İşini sevmek, iş dışındaki zamanlar için huzur demektir. Eğer işte geçen zamanımızda mutluysak,
işimizi severek yapıyorsak, o gün mutlu bir gündür. Bu günlerin toplamı da hayatta mutlu olmamızı, hayatı sevmemizi sağlar.
İşini sevmek, sevdiği bir işi yapmak her insanın hayalini süsleyen, ama her insanın kolay kolay elde edemeyeceği bir olgudur.
İşini sevmek insanın verimli çalışabilmesi için en gerekli unsurdur. İşini sevmeyen insana, her gün aynı işi sevmeyerek yapmasından
daha kötü bir ceza verilemez. Bu durum da insanı hayatı boyunca mutsuzluğa itebilir.
Peki işini sevmek ne anlama gelmektedir? İnsanın işini sevmesinin ne anlama geldiğini gerçekte biliyor muyuz? İşini sevmek
işyerinde huzurlu olmak mıdır? İşyerinde iyi vakit geçirmek midir? Yaptığı işten keyif almak mıdır?
İnsanlar, yöneticilerinin beğenisini kazanmak ya da onların desteğini almak için mi işlerini çok sevdiklerini söyler? Bazen o kadar çok
söylerler ki sonuçta kendileri de işlerini çok sevdiklerine inanırlar.
Halbuki işini gerçekten sevmek, mücadele etmeyi gerektirir. İşini iyi yapmak için stres içinde çalışan, işi için zaman harcayan ve
harcadığı süreyi kesinlikle kayıp olarak görmeyen, risk alan, belirsizliklere katlanan, gerektiğinde özel hayatından özveride bulunan,
hasta olsa bile koşa koşa iş yerine gelen, bütün gün yorgun olması gerekirken, yorgunluk hissetmeyen insanlar işlerini gerçekten
severler.
İşini sevmekle işkolik olmayı birbirine karıştırmamalıdır. İşkolikler, doğru ve akıllı çalışmanın nasıl olması gerektiğini bilmeden çalışır.
İşini gerçekten seven insanlar ise işlerini ne için yaptığını, yaşama ne tür değerler kattığını, başkalarına ne tür faydalar sağladığını bilen
insanlardır.
Kurumlara baktığımızda; çalışanların verimliliğini yükseltebilmek için birçok farklı çalışma yapıldığını görürüz. Gerek performans
değerlendirme sistemleri, gerekse çeşitli eğitimlerle çalışanlar desteklense dahi, performans istenilen seviyelere
gelemeyebilmektedir. Kimi yönetici “Ben sanırım çok yumuşak yüzlüyüm, biraz daha katı davranmalıyım” diyerek çözüm bulmaya
çalışırken bir diğeri “Galiba biraz katı davranıyorum, esneklikler olmalı” diyebilmektedir.
İşini sevmeyenlerin huzursuzluğu ve isteksizliği, içinde bulunduğu kuruma görünen ve görünmeyen zararlar verir. Birçok kişi içinde
bulunduğu huzursuzluğun faturasını haksız bir şekilde çalıştığı kuruma çıkartır. Eğer hayatımızda bulunduğumuz konumdan memnun
değilsek, geçmişte bir takım seçimler yaptığımızı ve o seçimler sonucu bulunduğumuz noktaya geldiğimizi hatırdan çıkarmamalıyız.
İş hayatı söz konusuysa sadece iki seçim hakkımız olmalıdır. Ya sevdiğimiz, arzu ettiğimiz bir işi yapmalıyız ya da gereken sorumlulukları
alarak yaptığımız işi sevmenin yollarını aramalıyız.
Kurumları ileriye götürenler sadece çok yetenekli insanlar değil, o kurumu çok seven ve sahiplenenlerdir.
İşini çok sevmek denince bu yazıyı okuyan bütün BİLGEM çalışanlarının hatta hemen herkesin aklına Eylül 2011’de emekliye
ayrılarak tecrübesi ve birikimini başka kurumların hizmetine sunacağından şüphemiz olmayan eski başkanımız Sn. Önder Yetiş’in
geldiğinden eminim. 1993 yılında 65 çalışanla devraldığı Marmara Araştırma Merkezi Elektronik Araştırma Enstitüsü’nü 2011 yılında
1300’ün üzerinde çalışanıyla dev bir araştırma merkezine dönüştüren Sayın Yetiş’e, yine merkezimize bağlı Bilişim Teknolojileri Enstitüsü
Müdürü ve BİLGEM Başkan v. iken Ekim 2011’de emekliye ayrılan Prof. Dr. Sayın Bülent Örencik’e, tüm BİLGEM çalışanları adına
şükranlarımı sunuyorum. Bu nöbet değişikliği ile devraldığımız bayrağı devraldığımız noktadan daha ileriye taşıyacağımız konusunda
tüm çalışma arkadaşlarım adına söz veriyorum.
Tüm mesai arkadaşlarımın ve okurlarımızın Kurban Bayramlarını tebrik eder, ülkemize huzur ve mutluluk getirmesi temennisiyle
saygılar sunarım.
Tevfik Alparslan BABAOĞLU
Merkez Başkan v.
4 5